Naci el-Ali | Portre

Naci el-Ali | Portre

Çizgilerle Kurulan Hafıza: Bir Filistinli Sanatçının Tanıklığı 

Filistin’in modern tarihinde en güçlü tanıklardan biri, ne bir komutan ne de bir siyasetçiydi. O bir karikatüristti. Ama öyle bir karikatürist ki, çizgileriyle yalnızca rejimleri değil; suskunlukları, ihanetleri ve korkuyu da açığa çıkardı. Naci el-Ali, kalemiyle mücadelenin, çizgileriyle adaletin izini süren bir sanatçıydı. Onun hayatı, bir halkın dağılmışlığının, bir coğrafyanın susturulmuşluğunun ve hafızası sürekli bastırılmak istenen bir gerçeğin aynasıydı. 

1936’da Celile’deki El-Şecera köyünde doğdu. Henüz on iki yaşındayken, İsrail’in kuruluşunu takip eden Nakba’da ailesiyle birlikte sürgün edildi, Lübnan’a sığındı. Mültecilik onun için bir kader değil, bir kimlik oldu. Çocukluğu Ayn el-Helva Mülteci Kampı’nda geçti. İşte orada, ileride yaratacağı Hanzala’nın ruhu şekillendi. Eğitim hayatı kesintiliydi, ama gözlem gücü ve sanatsal sezgileri erken yaşta ortaya çıktı. İlk karikatürlerini, kampın duvarlarına çizdi. 

1960’lı yıllarda Kuveyt’e gitti. Önce El-Talia, ardından El-Siyasa gazetelerinde çizmeye başladı. Çizgileri kısa sürede dikkat çekti, çünkü alışılmış karikatür anlayışından farklıydı: neşeli değil öfkeliydi, gülümsetici değil sarsıcıydı. İsrail işgali, Filistinli mültecilerin sefaleti, Arap devletlerinin ikiyüzlülüğü, halkı aldatan devrimci sloganlar… Hepsi onun karelerinde karşılığını buldu. Her çizgisi, bir sanat ürünü olmaktan çok, tarihe düşülen bir tanıklıktı. 

1969’da doğan Hanzala, bu tanıklığın sembolü oldu. On yaşında, yalın ayak, yırtık giysili bir çocuktu. İzleyiciye sırtı dönük, yüzü görünmez. Hanzala, mülteciliği, sessiz protestoyu, hiç dinmeyen özgürlük arzusunu temsil ediyordu. El-Ali’nin sözleriyle: Hanzala büyümeyecek, yüzünü dönmeyecek — ta ki Filistin özgürleşene kadar. Bu yüzden Hanzala, yalnızca bir karakter değil, bir halkın hafızası, Filistin’in yüzü ve sırtı oldu. 

El-Ali’nin karikatürleri yalnızca İsrail’i değil; Mısır’dan Suudi Arabistan’a, Ürdün’den diğer Arap yönetimlerine kadar bütün iktidarları hedef aldı. Bu yüzden sansürlerle, tehditlerle, yayın yasaklarıyla karşılaştı. Çalıştığı gazeteler baskı altında kaldı. Ama o çizgisinden asla vazgeçmedi. Onun için sanat, bir süs değil; halk adına hesap sormanın aracıdır. 

1983’te artan tehditler nedeniyle Londra’ya geçti. Burada El-Kabès gazetesinde çizmeyi sürdürdü. Tavrı hiç değişmedi. Tarafını “yalnızca mazlumdan yana” seçtiğini hep vurguladı. Bu duruş, ona yalnızca hayranlık değil, ölüm tehditleri de getirdi. 

22 Temmuz 1987’de Londra’da, çalıştığı gazetenin önünde kimliği belirsiz bir saldırgan tarafından başından vuruldu. Yirmi dokuz gün komada kaldı. 29 Ağustos’ta, henüz elli yaşındayken hayatını kaybetti. Cinayetin faili hiçbir zaman kesinleşmedi. Ama neden hedef alındığı açıktı: El-Ali, susmayı reddetmişti. Onu susturmak istediler. 

Ardında 40 bini aşkın karikatür bıraktı. Ama bundan da öte, çizgiyle kurulmuş bir hafıza, sanatla işlenmiş bir direniş mirası. Bugün Hanzala hâlâ mülteci kamplarının duvarlarında, protesto afişlerinde, gençlerin tişörtlerinde ve dijital mecralarda dolaşıyor. Çünkü El-Ali’nin mesajı hiç eskimedi. O yalnızca Filistin’in coğrafi kaybına değil, ahlaki kaybına da tanıklık etti — ve bunu dünyaya çizerek haykırdı. 

Naci el-Ali öldürüldü. Ama çizgileri hâlâ yaşıyor. Hanzala hâlâ sırtını dönmüş. Ve bu dünya, hâlâ onun yüzünü görebilmeyi hak etmedi… 

Leave a Reply

Your email address will not be published.